İçinde r olan 3 harfli 108 kelime var. İçerisinde R harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında r harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu r harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ZAR

  1. [isim] İnce perde veya örtü
  2. İnce ve yumuşak yaprak biçimindeki organlar veya organ bölümleri, çeper
  3. Birbirine sımsıkı yapışık hücre veya moleküllerden oluşan ve bitkilerin çeşitli bölümlerini bir kın gibi saran ince tabaka, cidar, çeper
    • "Çekirdek zarı. Hücre zarı."

KÜR

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] İyi bakım ve ilaç tedavisi
    • "Daireden yıllık iznimi alınca kürümü günde on iki saate çıkardım." (Haldun Taner)
  2. Özel tedavi yöntemi

BRE

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [ünlem] "Ey, hey" anlamında kullanılan bir seslenme sözü
    • "Bre Arslan Bey! Sen bu işi kolay mı sanırsın?" (Sevinç Çokum)
  2. "Be" yerine kullanılan bir seslenme sözü
  3. "Vay" anlamında şaşma bildiren bir seslenme sözü
    • "Bre, bu ne büyük gemi!"
  4. Şaşkınlık, coşku anlatan bir seslenme sözü
  5. [bağlaç] Tekrarlanan iki emir kipi arasına getirilerek işin sürekliliğini anlatan bir söz
    • "Öyle bir yol ki git bre git, bitmez. Gez bre gez. Dolaş bre dolaş." (Ahmet Rasim)

ARZ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Sunma
  2. Piyasaya mal sürülmesi
    • "Demin de arz ettiğim gibi karakolda izah ederim." (Tarık Buğra)
  3. Yüksek bir makama anlatma, bildirme

TOR

  1. [isim] Sık gözlü ağ

GÜR

  1. [sıfat] Bol ve güçlü olarak çıkan veya fışkıran
    • "Gür, kumral saçlarının çerçevelediği narin yüzü kıpkırmızı idi." (Ömer Seyfettin)
  2. Bol, verimli, feyyaz
    • "Oralarda deve dikenleri ve çalı süpürgeleri gür, yeşil, pembe bitmişti." (Sait Faik Abasıyanık)

SIR

  1. [isim] Bazı nesnelere parlaklık verme, dış etkilerden koruma, sızmalarını önleme vb. amaçlarla sürülen, saydam veya donuk vernik
    • "Küpün sırı dökülmüş."
  2. Aynaların arkasına ve kaplama metal eşyanın yüzüne sürülen ince tabaka

RUZ

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Gün

CER

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Çekme, sürükleyerek götürme
    • "... padişahlardan birinin torunu çıkageldi, yarı ümmi bir adamla cerre çıkmıştı ." (Refik Halit Karay)

NAR

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Nargillerden, yaprakları karşılıklı, çiçekleri büyük, koyu kırmızı renkte, küçük bir ağaç (Punica granatum)
  2. Bu ağacın kırmızımtırak sarı sert bir kabukla örtülü, içinde çok sayıda kırmızımtırak, sulu taneler bulunduran yuvarlak yemişi

IRK

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu
    • "Türkler, insan olarak, ulus olarak doğunun en üstün ve şerefli ırkıdır." (Salâh Birsel)
  2. Soy
    • "Esasta dağlı ırktan cahil bir kızcağızdı." (Refik Halit Karay)
  3. Bir canlı türünde aynı karakteri taşıyan canlıların oluşturduğu alt bölüm

ÖRK

  1. [isim] Hayvanları çayıra bağlamaya yarayan kalın ip, örük

ZOR

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Sıkıntı, güçlük, rahatsızlık
    • "Onun için hiçbir zorum, sıkıntım yokmuş gibi ara sıra denize taşlarımı atmakta devam ederek hızlı hızlı yürüdüm." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Ama, sevdiğimiz insanın acı çekmesini seyretmek, ölüm acısından çok daha zor gelmiştir bana." (Kemal Tahir)
    • "Bizim anlayacağımız, bu memleketin iki tek zoru var. Biri okul, öteki de yol." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "Onları susmak zorunda bırakmanın sıkıntısını duyuyorum." (Necati Cumalı)
  2. Yüküm, mecburiyet
    • "Artık kızının evinde kalışının zordan olduğunu biliyordu." (Necati Cumalı)
  3. Baskı
    • "Hocaların zoru ile çıkarılmış olan bu kanun yürümedi." (Memduh Şevket Esendal)
  4. [sıfat] Sıkıntı veya güçlükle yapılan, kolay karşıtı
    • "Sabır güzel, faydalı; fakat zor şeydir." (Burhan Felek)
  5. [zarf] Güçlükle, zorla
    • "El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kütlesini zor zapt ediyorlardı." (Haldun Taner)
  6. [ünlem] "Yapamazsın" anlamında kullanılan bir söz

RAM

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan
    • "İlk defa huzuruna çıkan herhangi bir kadını derhâl sersemletiyor, iradesini elinden alıp kendine ram ediveriyordu." (Ercüment Ekrem Talu)
    • "Onun şekillerine ve anatomisine ram olmayı kendime bir zillet addederim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

GRİ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Kül rengi, boz renk
  2. [sıfat] Bu renkte olan

YIR

  1. [isim] Ezgi, türkü, nağme
  2. Şiir

LİR

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Kaynağı mitolojik çağlara dayanan kirişli bir çalgı

HER

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Teklik adlara tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını veren söz
    • "Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi." (Halide Edip Adıvar)
    • "Amenna, her işin başı sağlık ama böyle giderse Allah hemen sonunu hayırlara tebdil etsin." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Her ne hâl ise bir çare bulunur."
    • "Her nedense diğerleri kadar olsun kuvvetli bir tesir bırakmadı ." (Yahya Kemal Beyatlı)

RAP

  1. [isim] Ayakların yürürken çıkardığı ses
    • "Delikanlı, yokuşa saptı, arabayı rap diye cakalı bir tavırla durdurdu." (Haldun Taner)

YER

  1. [isim] Dünya
    • "Yer bakır gök demir kesilmiş, günlerden beri deniz karış karış aranmış, balık yoktur." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Sinemada zar zor bir yer bulduk."
    • "Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı." (Mahmut Yesari)
    • "Hakkın var imam, hakkın var, yerden göğe kadar hakkın var." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân
    • "İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" (Memduh Şevket Esendal)
    • "Bu maddede yer alan genel sıralama sebepleri temel hak ve hürriyetleri tümü için geçerlidir." (Anayasa)
    • "Aklımda yer etmiş olmalı ki mahalleden çıkarken biliyordum oraya gideceğimi." (Orhan Pamuk)
    • "Hanımların içinde rezil olmuştur, yer yarılsa da içine geçsem diye aklından geçmiştir." (Haldun Taner)
  3. Gezinilen, ayakla basılan taban
    • "Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu." (Haldun Taner)
    • "Herkes onun az zamanda büyük yer tutacağını, bir zaman gelip sefir, nazır olacağını söylüyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından ... yerine getirilir." (Anayasa)
  4. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge
    • "Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Kadınlara yer vermek alışkanlığı da olmadığından, çok kez ayakta kalır." (Erhan Bener)
  5. Durum, konum, vaziyet
    • "Türkiye stratejik bakımdan önemli bir yerdedir."
  6. Ülke
  7. Görev, makam
    • "Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?" (Memduh Şevket Esendal)
  8. Önem
    • "Uçağın yurt savunmasındaki yeri."
  9. İz
  10. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa
    • "Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar."
  11. Ekime elverişli toprak parçası, arazi
    • "Çorak yerde ot bitmez."
  12. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal
    • "Toplantı yeri. Kaza yeri."
  13. Otel, motel vb.nde kalınacak oda
    • "Yeriniz var mı?"
  14. Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye
    • "Ön tarafta bir yer bulup oturunca kurnazlığına pek sevindi." (Haldun Taner)
  15. Durum, konum
    • "Sen benim yerimde olsan ne yapardın?"

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü